1 Nisan 2008 Salı

Korkutan SağLık Raporu

Türkiye’de AIDS hastalarının sayısı günden güne artıyor. İşte o kabus gibi sonuçlar…
OECD 2007 sağlık göstergelerinin de yer aldığı “Bir Bakışta Sağlık 2007″ raporu yayınlandı. Rapora göre 2000 yılında Türkiye’de 1 milyonda 0.7 AIDS vakası görülürken, 2005’te bu oran 1 milyonda 5’e çıktı.

-Raporda, “Türkiye kişi başına hekime başvuruda yılda yaklaşık yüzde 7 ile en fazla artışı bildirdi. Bunun hekim sayısındaki oldukça hızlı artışın, sağlığa yönelik kamu harcamalarında bu dönemde görülen keskin yükselişin ve Yeşil Kart ile düşük gelirli hastalar için sağlık hizmetlerine erişimde sağlanan iyileştirmenin sonucu olduğu varsayılıyor” denildi.

Sağlık hizmetleriyle ilgili sayısal ve niteliğe ilişkin verileri genellikle OECD ortalamasının altında bulunan Türkiye, muayene sayısındaki artış açısından OECD şampiyonu oldu. Türkiye’deki AIDS vakası sayısında son beş yılda görülen artış da dikkati çekti.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından hazırlanan “Bir Bakışta Sağlık 2007″ göstergeleri ve değerlendirmeleri içeren raporu yayınlandı.

DOKTOR SAYISI VE SAĞLIK HARCAMALARINDA ARTIŞ MUAYENEYİ PATLATTI
Son 15 yılda OECD çapında hekimlere başvurunun arttığı, kuruluşa üye ülkelerde yıllık artışın ise ortalama yüzde 0.7 olduğu bildirilen raporda şöyle denildi:

“Türkiye kişi başına hekime başvuruda yılda yaklaşık yüzde 7 ile en fazla artışı bildirdi. Bunun hekim sayısındaki oldukça hızlı artışın, sağlığa yönelik kamu harcamalarında bu dönemde görülen keskin yükselişin ve Yeşil Kart ile düşük gelirli hastalar için sağlık hizmetlerine erişimde sağlanan iyileştirmenin sonucu olduğu varsayılıyor.”

AIDS VAKALARINDA ARTIŞ?
OECD raporunun AIDS’e ilişkin bölümünde Türkiye’de 2000 yılında AIDS vakalarının milyonda 0.7 olarak ölçüldüğü, 2005’te ise bu rakamın milyonda 5’e çıktığı belirtildi. Türkiye’de AIDS vakası oranının seyri şöyle oldu (1 milyon kişide vaka oranı): 1985 (0.0), 1990 (0.3), 1995 (0.4), 2000 (0.7), 2005 (5.0)

Rapora göre, bazı ülkelerde milyon kişiye düşen AIDS vakası oranları ise şöyle: ABD (137), Portekiz (79.5), Meksika (45.3), İsviçre (37.1), İspanya (36), Çek Cumhuriyeti (1.1), Kore (1.4), Slovak Cumhuriyeti (0.6)

AIDS hastalığıyla ilgili ise son yıllarda hastalık vakalarındaki azalmanın yavaşladığı, bunun yeni HIV enfeksiyonlarındaki artıştan, tedaviye duyulan güvenden ve uyuşturucu ile cinsellikle ilgili kamusal bilinçte görülen azalmadan kaynaklandığı belirtildi. AIDS’le mücadelenin artırılması için, daha yoğun HIV önleme programları uygulanması gerektiği bildirildi.

TÜRKİYE VE MEKSİKA NÜFUS ARTIŞINDA LİDER
Raporda, 1970′lerdeki artıştan önemli ölçüde düşük olmasına karşın, yüksek nüfus artışının Türkiye ve Meksika’da sürdüğü belirtildi. Sağlık ve uzun dönemli bakım için talep ve finansmanın kısmen ülkelerin nüfus yapısına bağlı olduğu belirtilen raporda, OECD ülkelerinde 65 yaş ve üstü nüfusun yükseldiği ve gelecek onyıllarda bu durumun sürmesinin beklendiği belirtildi. En genç nüfuslu ülkelerin, yüzde 10 oranında 65 yaş ve üstü nüfusa sahip Türkiye, Meksika ve Kore olduğu bildirilen raporda, Meksika ve Türkiye’nin aynı zamanda doğum başına 2.1 çocuk ile en fazla doğurganlık oranına sahip bulunan ülkeler olduğu kaydedildi.

ÖMÜR BEKLENTİSİ EN DÜŞÜK ÜLKE TÜRKİYE
OECD ülkelerinde doğumda ömür beklentisinin 2005′te ortalama 78.6 yıla ulaştığı, rakamın 1960′daki rakamdan 10 yıl fazla olduğu, en yüksek ömür beklentisinin 82.1 yılla Japonya’da görüldüğü belirtilen raporda, “Sıralamanın diğer ucunda, OECD ülkeleri içinde ömür beklentisi en düşük ülke, Macaristan’ın izlediği Türkiye’dir. Bununla birlikte ömür beklentisi Macaristan’da 1960′tan bu yana yavaş biçimde artarken, Türkiye’de OECD ortalamasına hızlı bir şekilde yetişerek artmıştır” denildi.

BEBEK ÖLÜMLERİ
Rapora göre 2005′te OECD ülkelerinde bebek ölüm oranları Japonya ve İskandinav ülkelerinde, 1000 canlı doğumda 2 ya da 3 ölüm olarak en az görüldü. Diğer uçta 1000 doğumda 19 ölümün görüldüğü Meksika ile 1000 doğumda 24 ölümün görüldüğü Türkiye yer aldı. Bebek ölümlerinin 1000 doğumda 6 ölümün görüldüğü ABD ve bazı doğu ve orta Avrupa ülkelerinde yüksek sayılabileceği, OECD ortalamasının ise 5.4 olduğu belirtildi.

İSVEÇ’TE KADIN TİRYAKİLER, ERKEK SİGARA TİRYAKİLERİNİ SOLLADI
Raporun sigarayla ilgili bölümünde şöyle denildi:

“Büyük farklılıklar varlığını sürdürse bile bütün OECD ülkelerinde tütün içme oranları son birkaç onyılda belirgin ölçüde düşüş göstermiştir. Tütün içimi İsveç hariç tüm OECD ülkelerinde, erkekler arasında daha yaygındır. Kadınlar arasında sigara içme oranı, birçok OECD ülkesinde erkeklerden daha hızlı düşmektedir. Son 15 yılda sadece Yunanistan, Almanya, Meksika ve İspanya’da kadınlar arasında sigara içme oranları artmaktadır, fakat bu ülkelerde kadınlar hala sigara içmede erkeklerin gerisinde kalmaktadır. 2005′te cinsiyetler arasında sigara içme uçurumu özellikle Kore, Japonya ve Türkiye’de fazla, Meksika, Portekiz, Yunanistan ve Polonya’da daha azdır.”

ALKOL TÜKETİMİ
OECD ülkelerinde yılda yetişkin başına 9.5 litre alkol tüketildiği belirtilen raporda, ülkeler arasında büyük değişiklikler görüldüğü kaydedildi ve şöyle denildi:

“İrlanda, Macaristan, Fransa ve Çek Cumhuriyeti yılda yetişkin başına 12 litre ya da daha fazla alkol ile en yüksek tüketime sahip ülkeler konumunda. Skalanın diğer ucunda ise Türkiye, Meksika ve Norveç, İsveç ve İzlanda gibi kimi İskandinav ülkeleri bulunuyor, bu ülkelerde yetişkin başına 1.3 litreden 1.7 litreye uzanan alkol tüketimi olduğu bildirildi.”

SAĞLIK HİZMETLERİNİN FİNANSMANI
ABD, Yunanistan ve Meksika hariç sağlık harcamalarının ana finansörünün kamu sektörü olduğu belirtilen raporda, sağlık harcamasında kamunun payının 2005 yılında yüzde 73 olduğu ifade edildi. Lüksemburg, Çek cumhuriyeti, birçok İskandinav ülkesi, İngiltere ve Japonya’da kamu finansmanının yüzde 80′lere ulaştığı kaydedilen raporda şöyle denildi:

“Genel olarak OECD ülkeleri arasında son birkaç onyılda sağlık harcamalarındaki kamu paylarında bir uyum söz konusuydu. Sağlık harcamalarında tarihsel olarak ve görece düşük kamu payına sahip (Portekiz, Türkiye gibi) ülkeler, sağlık reformları ve kamu sigortasındaki büyüme nedeniyle sağlığa ayrılan kamu payında artış sağlarken, 1990′ların ilk yıllarında görece yüksek kamu payına sahip olan Polonya ve Macaristan gibi birçok ülkede düşüşler yaşandı. Raporda Türkiye’de özel sağlık sigortalarının az görüldüğü belirtildi.

AKUT TEDAVİ HASTANE YATAKLARININ KULLANIMI
Üç aya kadar tedavi ya da bakım anlamına gelen akut tedavi hastane yatağı sayısı en çok Japonya’da, sonra Kore, Almanya ve Avusturya’da bulunuyor. Bu ülkelerde 1000 kişiye 6 akut tedavi yatağı düşüyor. En az yatak sayısı ise 1000 kişiye 2.5 yatak ile, Meksika, Türkiye ve İsveç’te ölçüldü. Raporun “Tıp Teknolojileri” bölümünde yetersiz olanağa sahip ülkelerde fiyatları dolayısıyla MR ve CT (bilgisayarlı tomografi) tarayıcılarının kişi başına en az sayıda Meksika, Macaristan ve Türkiye’de bulunduğu kaydedildi.

2005′te OECD’de sağlığa kişi başına en yüksek harcamanın yapıldığı bulunduğu ülke, alma gücü paritesiyle kişi başına 6 bin 401 dolar harcanan ABD oldu. Bu OECD ülkeleri ortalamasının yaklaşık 2.2 katına eşit oldu. OECD ülkelerin yarısı 2 bin 500-3 bin 500 dolar bandında bulunuyor. Sıralamanın diğer ucunda ise Türkiye, Meksika, Polonya, Slovak Cumhuriyeti ve Kore’den oluşan beş ülke yer alıyor. Bu ülkelerde kişi başına sağlık harcaması OECD ortalamasının yarısından daha az durumda.

Burun TravmaLari ve Kırılması

Burun Gerisine Akıntı (BGA) boğazda akıntı toplandığını hissetmek veya burnun gerisinden akıntının aktığının farkına varmaktır. BGA egzersiz, kalın salgı veya boğaz kasları ve yutma ile ilgili sorunlardan ötürü de ortaya çıkabilir.

Normal olarak, burnu ve sinüslerin içini kaplayan salgı bezleri günde 250-500 ml. salgı üretmektedir. Bu mukozanın yüzeyinde ancak mikroskopla görülebilen hareketli küçük kıllar vardır. Bunlar salgının geriye doğru hareket etmesini sağlar. Daha sonra bu bilinçsiz olarak farkına varmadan yutulur. Bu salgı zarları ıslatır ve temizler, enfeksiyonlara karşı savaşır. Bu salgının üretilmesi ve temizlenmesi sinirler, kan damarları, salgı bezleri, hormonlar, ve küçük kılcıklar arasında ki ilişkiye bağlıdır.

NORMAL OLMAYAN SALGlLAR

Artmış ince ve temiz salgı soğuk algınlığı, grip (üst solunum yolu viral enfeksiyonu), alerji, soğuk hava, parlak ışık, bazı besinler ve baharatlar, gebelik ve hormonal değişiklikler, doğum kontrol hapları ve bazı tansiyon ilaçlarının da içinde olduğu ilaçlar, ve burun içi kemik eğriliği gibi durumlarda görülür.

Vazamotor rinit allerjik olmayan aşırı salgılı ve tıkalı burun şikayeti yapan bir hastalıkdır. Artmış kalın salgı sıklıkla kış aylarında nemlendirme yapılmadan ısıtılan, nemin düştüğü ev ve binalarda görülür. Bunun yanında sinüs ve burun enfeksiyonlarında ve kümes hayvanlarının ürünlerine karşı oluşan allerjilerde de görülmektedir. Eğer soğuk algınlığında ki salgı zaman içinde kalınlaşıp sarı, yeşil renk almaya başlıyorsa muhtemelen bakterilerin yol açtığı bir cismin belirtisi olabilir (fasulye, bezelye, bir parça kağıt, oyuncağın bir parçası v.b.) Salgının azalması aşağıda ki nedenlerden birinden dolayı olabilir:

Uzun süre çevreye ait tahriş edici maddelere maruz kalmak burnu kurutup zarların zarar görmesine neden olabilir (sigara dumanı, endüstriel dumanlar, araba dumanları). Salgı azaldığında normalden daha kalındır ve yanlış olarak artmış hissi verir.
Yapısal bozukluklar (burun septumu düzensizlikleri) hava akımını değiştirerek burun zarlarının kurumasına neden olur.(Yapısal bozukluğa bağlı olarak salgıyı arttırır veya azaltır.)
Yaşın ilerlemesiyle mukus zarlar büzüşür ve kurur. Bu normalden daha az ve kalın salgı yapılmasına ve kişinin BGA hissine kapılmasına yol açar.
Diğer az rastlanan nedenler de zarlarda değişiklik yaparak bu hisse neden olurlar.
YUTMA PROBLEMLERİ

Yutma ağızda ki sıvı ve katı gıdaların yemek borusuna geçmesinden oluşan karmaşık bir olaydır. Bu ağızdaki, boğazdaki ve midedeki sinir ve kasların koordinasyon içinde çalışması ile olur. Yutma problemleri katı veya sıvı gıdaların boğazda birikmesine daha sonra ses tellerinin olduğu bölgeye dökülmesine ve bunun sonucunda ses kısıklığı, boğaz temizleme hissi veya öksürük ortaya çıkabilir.

Yutma güçlüğünün birçok nedeni vardır: Yaşla birlikte yutma kasları hem güçlerini hem de koordinasyon yeteneklerini kaybederler. Bundan dolayı bazen normal salgı bile mideye geçemeyebilir.

Uyku sırasında yutkunma daha az olur ve salgı ağızda birikir. Uyanırken öksürme veya boğaz temizleme hissi duyulabilir

Her yaşta sinirlilik ve stres boğaz kaslarında kasılmaya ve bunun sonucunda boğazda birşey varmış hissine neden olmaktadır. Sıksık boğaz temizlemek tahrişi daha da arttırarak durumun kötüleşmesine neden olur. Besinlerin geçtiği yol üzerindeki büyümeler veya şişlikler katı ve /veya sıvı gıdaların geçişini yavaşlatır veya engeller.

Yutma bozuklukları midedeki besinlerin veya asidin yemek borusuna veya boğaza geri geldiği Gastroözafageal Reflü (GER) veya Larengofarengeal Reflu (LPR) olarak tanımlanan durumundan da kaynaklanabilir. Yanma hissi hazımsızlık ve boğazda rahatsızlık belli başlı bulgulardır ve bunlar özellikle yemek yedikten sonra yatınca daha da artmaktadır. Yemek borusu ile midenin birleşim yerinde meydana gelen torba şeklindeki fıtıklarda buna neden olur.

TEDAVİ

Tedaviye başlamadan önce mutlaka teşhis konulmalıdır. Bu detaylı bir Kulak Burun Boğaz muayenesi ve muhtemel bazı laboratuar, endoskopik ve röntgen çalışmalarını içermektedir.

Bakteriyel enfeksiyonlar antibiyotikler ile tedavi edilir ancak bunlar geçici bir iyileşme sağlar. Kronik sinüzite kapalı sinüslerin ağzını açmak için yapılacak cerrahi bir müdahaleye ihtiyaç vardır.

Allerji; sebebini ortadan kaldırmakla kontrol edilebilir. Antihistaminikler ve dekonjestanlar, kromolin ve steroid burun spreyleri, diğer şekillerdeki steroidler ve hiposensitizasyon (aşı tedavisi) tedavi için kullanılabilir. Ancak bazı antihistaminikler kurumaya neden olup salgıyı daha da kalınlaştırırlar. Dekonjestanlar kan basıncının artmasına, kalp ve tiroid rahatsızlıklarının şiddetlenmesine neden olurlar. Steroid spreyler tibbi kontrol altında genellikle yıllarca güvenle kullanılabilir. Ancak kısa dönemde yan etkisi olmayan ağızdan alınan ve enjeksiyonla verilen steroidlerin uzun dönem kullanımlarında muhakkak sıkı bir kontrol ve gözlem yapılmalıdır.

Gastroözafageal Reflü tedavisine yatağın baş tarafını 12-15 cm kaldırmak, az ve sık yemek yemek, alkol ve kafeinin yasaklanması, yorucu olmamak şartıyla spor yapılması gibi yaşamı düzenleyici önerilerle başlanır. Antiasit veya bu hastalıkda çok etkili olan mide asit üretimini durduran ilaçlar doktor kontrolunda verilmelidir. pH ölçümü gibi kesin teşhis yöntemleri vardır..

Yapısal bozukluklar cerrahi uygulama gerektirir. Septum deviasyonu sinüslerin normal olarak boşalmasını engeller ve kronik sinüzite neden olur. Septumdaki bir çıkıntı tahrişe ve anormal salgıya sebeb olacaktır. Septumdaki bir delik kabuk bağlamaya neden olur. Genişlemiş veya şekli bozulmuş konkalar (burnun yan duvarlarında çıkan ve hava akımının ayarlıyan, nemlendiren yapılar) veya polipler (enfeksiyon, allerji veya tahriş sonucunda oluşan selim büyümeler) de aynı şikayetlere yol açabilir.

Her zaman bir neden bulmak mümkün olmayabilir. Tıbbi tedavi cevap vermezse hasta cerrahi tedaviye karar vermelidir.

Bazı durumlarda özel bir neden bulunamaz. Düzeltilebilecek bir hastalık yoksa tedavi daha kolay akabilmesi için salgının inceltilmesi yönünde olur. Bu daha ziyade sıvı alımı yetersiz olan yaşlı kişiler için geçerlidir. Bu hastalar günde en az sekiz bardak su içmeliler, Kafeini bırakmalılar ve eğer uygunsa idrar söktürücü kullanmamalıdırlar. Salgıyı inceltecek guaifenesin veya organik iyot kullanıldığında tükrük bezlerinde şişme veya vücutta döküntü gelişirse ilaç kesilmelidir.

Burunun su ile yıkanması kalın ve azalmış salgının düzeltilmesine yardımcı olur. Bu burun için yapılmış özel cihazlarla günde iki ila altı defa uygulanabilir. Sıcak suyun içine yemek sodası veya tuz ilave edilerek bu sıvı yapılabilir. Son olarak da reçete gerektirmeyen basit tuz çözeltiler burnu nemlendirmek için kullanılır.

KRONİK BOĞAZ KIZARIKLIĞI (FARENJİT)

BGA sıklıkla kırmızı, tahriş olan bir boğaza neden olur. Boğaz kültürlerinden genellikle bir sonuç alınmaz ama bademcikler ve diğer dokular şişerek rahatsızlığa neden olurlar. BGA tedavi edildiğinde bu olayda ortadan kalkacaktır.


Burun kanaması


Burun kanaması KBB alanındaki en çok görülen şikayetlerden biridir. Hemen herkes hayatında bir kezde olsa burun kanaması geçirmiştir. Genellikle basit nedenlere bağlı ve kolayca durdurulan bir durum olmasına rağmen bazen sebebi çok ciddi olup hayatı tehdit eden şiddette kanamalar olabilir.

Burun Neden Sık Kanar: Burun içi oldukça yoğun ve yüzeyel damarlar içerir. Özellikle burun boşluğunu ikiye ayıran bölmenin ön kısmı buruna gelen damarların birbiriyle birleştiği ve bu damarların oldukça yüzeyel olduğu bir bölümdür. Özellikle çocuklarda bu kısım hiç bir etki olmadan bile kanayabilir. Burun boşluğunun her iki kenarında bulunan ve konka adı verilen etlerde damar açısından çok zengindir ve bazı kanamaların sebebidir.

Burun Kanamasının Nedenleri Nelerdir: Burun kanaması hem buruna ait sebeplere (lokal sebepler) hemde burun dışındaki problemlere (genel sebepler) bağlı olarak gelişir
.
Lokal Sebepler:
-Burun içi iltihapları
-Sinüzit
-Buruna gelen darbeler
-Çocukların burun karıştırmaları
-Buruna sokulan yabancı cisimler
-Burun içi ve sinüs tümörleri
-Burunda kemik eğriliği (septum deviasyonu)
-Allerjik rinit

Genel Sebepler:
-Hipertansiyon
-Kan Hastalıkları (Kanama-pıhtılaşma bozuklukları,lösemi vs.)
-Barsak Parazitleri

Hangi Tetkiklerin Yapılması Gerekir: Özellikle şiddetli burun kanamalarında genellikle ilk yapılan iş, sebebine bakılmaksızın kanamanın durdurulmasıdır. Kanama durdurulduktan sonra sebebi konusunda bazı araştırmalar yapılmalıdır. Sebebin araştırılmasında yapılması gereken ilk şey hastanın muayenesidir. Birçok kez muayene ile sebep anlaşılır. Şüphelenilen sebebe göre yapılabilecek tetkikler şunlardır

-Tansiyon ölçülmesi
-Sinüzit filmlerinin çekilmesi (normal filmler ya da tomografi)
-Barsak paraziti araştırılması
-Kanama-Pıhtılaşma testleri
-Kan hastalıkları ile ilgili testler
Bu testler her zaman her hastaya uygulanmaz. Doktorun şüphelendiği sebebe göre bir kısmı yapılarak sebep bulunmaya çalışılır.

Nasıl Tedavi Edilir: Birçok burun kanaması kendiliğinden ya da hastanın burun ucunu tutması ve soğuk uygulaması ile durur. Ancak bu şekilde durmayan kanamalar doktor müdahelesini gerektirir. Kanamayı durdurmak için yapılabilecek müdaheleler şunlardır:
-Damarın Yakılması: Hafif derecedeki sık tekrarlayan kanamalar için kullanılır. Burun bölmesinin ön kısmındaki damar ağına kimyasal maddeler uygulanarak kanamanın önlenilmesine çalışılır. Her iki tarafa uygulandığında veya aşırı kimyasal madde uygulandığında burun bölmesinin delinmesi riski vardır.
-Tampon konulması: Sık uygulanan bir tedavi yöntemidir. Burun ucunun tutulması ya da soğuk uygulama ile durdurulamayan kanamalarda kullanılır. Burun boşluğuna konan tampon kanayan damar üzerine baskı yaparak kanamayı durdurur. Tampon olarak antibiyotikli kremler sürülmüş gazlı bez kulanılabileceği gibi, ortasında hastanın nefes almasını sağlayacak borunun bulunduğu daha konforlu tamponlar da kullanılabilir. Tamponlar genellikle 48 saat kalarak çıkarılır. Daha uzun süre kalması bazen problem infeksiyonlara yol açabilir. Tampon süresince hastaya antibiyotik verilmesi ihmal edilmemelidir.
Bazen burun kanamasının kaynağı burnun arka bölümleridir ve önden konan tamponlarla durdurulamaz. Bu durumda arka (posteriör) tampon denen ve ağız içinden sokularak burnun arka kısmına yerleştirilen tampon kullanılır.
Damarların Bağlanması: Bu işlem bir ameliyattır ve hastanın hayatını tehdit edecek şiddette olan ve tampon konmasıyla durmayan kanamalarda kullanılır. Kanamanın yerine göre belirlenen damar bazen sinüs içinden bazen de boyun açılarak bağlanır.

Hastaya yapılan müdaheleler esnasında hastanın rahatlatılması önemli yer tutar. Özellikle yaşlı ve hipertansiyonlu hastalarda bu amaçla hastaya diazem ya da diğer sakinleştirici ilaçların verilmesi gerekebilir.



Burnum Kanadığında Evde Ne Yapabilirim: Birçok kez hastanın kendi uyguladığı yöntemler kanamayı durdurabilir. Hastanın ilk yapması gereken şey burun ucunu sıkıca tutarak başın öne doğru eğilmesidir. Eğer baş arkaya doğru eğilirse kanın genizden boğaza gitme ihtimali artar. Burun üzerine soğuk uygulaması da faydalıdır. Hatta hasta burun ön kısmına tampon görevini üstlenecek bir gazlı bez de koyabilir. Ancak hastanın kendi uyguladığı yöntemler kanamayı durdursa da mutlaka uygun zamanda bir KBB uzmanına muayene olmalıdır.

MutLuLuk Veren Besinler

Kendinizi kötü hissettiğinizde saldırdığınız yiyecekleri doğru seçerseniz bedeniniz mutluluk hormonu salgılamaya başlar!


Çikolata: Stresin bir numaralı düşmanı. Kendinizi kötü hissediyorsanız hemen bir parça çikolata yiyin. Çikolata flört etmek gibi bir şey. Bir kalem yemek yeterli, mutluluk hormonu "seratonin" anında beyinde dolaşıma çıkıyor.

Dondurma: Çok yenirse şişmanlatıyor, az yenirse mutluluğa mutluluk katıyor. Dondurma yaşlanmayı önlüyor. Çocukların sağlıklı büyümesi ve kemik erimesi sorunu olan kişiler için büyük önem taşıyor. Beslenme uzmanları dört mevsim tüketilmesini öneriyor.

Makarna: Çok ağır soslarda yenilmediği sürece enerji veren ve mutlu eden besinler arasında yer alıyor. Hazmı kolaydır. Özellikle sadece salata ile birlikte yenirse şişmanlatmaz.

Ekmek: Buğday ekmeği de sıkıntıları unutturuyor.

Fıstık: Yağ oranı yüksek ama insanı çok mutlu ediyor. Roma İmparatorluğu'nda "Tanrı yiyeceği" olarak adlandırılan fıstığın kolesterolü düşürdüğü ve kalp krizi riskini azalttığı biliniyor. Demir, bakır, selenyum, magnezyum, çinko, potasyum, fosfor gibi minerallerin doğal kaynağı olan bu çerez kalbimizin yanı sıra, beyin sinir sistemi, kas ve kemiklerimizin dostu...

Çilek: C vitamini deposu olan çilek, önde gelen afrodizyaklar arasında yer alıyor. Çilek bütün salgı bezlerini çalıştırarak vücuda gençlik ve kuvvet kazandırır. Yüksek tansiyonu düşürür, damarları temizler. Kansere karşı korur, böbrekte kum ve taş oluşmasını önler.

Muz: Kokusuyla bile mutluluk taşıyan tam bir Endorphin deposudur. Kendinizi, güçsüz ve sinirli mi hissediyorsunuz, hemen bir muz yiyin. Kalsiyum ve magnezyum içeren bu meyve strese karşı bire bir. Sinir hastalığı olanlar için her gün yemek arası saatlerde tüketilmesi gereken bir besindir.

Üzüm: Kırmızı ve beyaz üzüm yiyen herkes gülücükler saçar. Üzümde yüzde 20 oranında direkt olarak kana karışan şeker vardır. Bedenen ve zihnen çalışanlar için iyi bir gıdadır. Üzümdeki bol demir kan yapar. Yüz ve boyuna taze üzüm suyu sürülüp 10 dakika sonra yıkanırsa cilde dirilik verir.

Portakal: C ve B vitamini açısından zengin olan portakal, insana dinamizm veriyor. Portakal içindeki C vitamini ince ve kalın damarların yumuşak kalmasını sağlıyor. Vücuttaki direnci artırıyor. Kanın durulmasına ve temizlenmesine yardımcı oluyor. Hazmı kolaylaştırıyor. Portakal reçeli ise karaciğeri çalıştırıyor.

Susam: Dar gelirlilerin baş tacı olan simit mutluluğa giden yolda önemli bir yere sahip. Yağ ve protein içeriyor. Susamdan elde edilen tahin, bal ile karıştırılıp yenirse boğaz ağrısı ve bronşite iyi geliyor

Düzensiz Uykunun ZararLarı

Düzensiz uyku ömrü kısaltıyor


Yapılan bir araştırma, uyku düzenini değiştirmenin tehlikeli olduğunu ortaya koydu.

Londra Üniversitesi Tıp Okulu uzmanlarının çalışmasına göre normal uyku düzeninin dışına çıkarak fazla ya da az uyuyanlarda, erken yaşta ölüm riski yüzde 110 gibi önemli bir oranda artabiliyor.

Buna göre günde 6, 7 ya da 8 saat uyuyanların uyku süreleri kısaldığında ya da uzadığında kalp ve damar hastalıklarına bağlı hastalıklardan ölüm riski artıyor. 35 ve 55 yaşları arasındaki 10 bin 308 gönüllünün katıldığı çalışmada yeterli uyku süresi ise 7 ya da 8 saat olarak belirlendi. Uzmanlar, “Günde 7 saat uyumaya kendinizi alıştırdıysanız ne azını ne de fazlasını uyuyun. Düzeninizi koruyun” dedi.

Böbrek NakLi

Genel Bilgiler
Aralarında kan bağı olanlarda yapılan böbrek nakli çok kez alıcıda iyi uyum gösterir. Alıcı ve vericinin çok iyi incelenmesi bu başarıyı artırmaktadır. Bu nedenle canlıdan yapılan nakillerin başarı oranı daha fazladır. Son yıllarda tedaviye eklenen yeni ilaçlar kadavradan yapılan nakillerin de başarı oranını artırmıştır. İlaç tedavisi ile düşmeyen tansiyon, iltihap kaynağı olan böbrekler varsa bunlar transplantasyondan 3 4 hafta önce ameliyatla çıkarılır.

BÖBREK TRANSPLANTASYONU
Son evre böbrek yetmezliğinin en uygun tedavi şekli böbrek transplantasyonudur.

Böbrek transplantasyonunda iki organ kaynağı vardır.

1. Canlı verici
2- Kadavra

Canlı Vericiler
1. Derecede akrabalar (Anne, baba, kardeş ve çocuklar)
2. 2. Derecede akrabalar (Hala, amca, dayı, teyze) ve akraba olmayan uygun vericiler (B5 gibi) dir

Kadavra Verici : Beyin ölümü olan sistemik bir enfeksiyon ve kanser vb. olmayan kişilerdir

Kadavra ve canlı vericilerde A-B-0 kan grubu uyumu ve doku ila negatif crossmatch (Rh Faktörü önemli değildir) uyumu gerekir.

Canlı vericilerde, 1 ve 2 antigen uyumsuzluğu (Mismatch) varsa vericiler kabul edilebilir.

Kadavrada ise HLA B ve DR den birer antigen uyumu ile negatif Crossmatch yeterli uyum sayılır.

Transplantasyon öncesi alıcı ve vericilerin tüm tetkikleri tamamlanıp, böbrek transplantasyonunun yapılmasına karar verildiğinde alıcı ve verici hastaneye yatırılır Ameliyattan üç gün önce alıcının bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlara başlanır ve hasta izole edilir. (Tek başına bir odaya alınır)

Ameliyatta, böbrek, hastanın kasık bölgesine takılır.

(Arter, atardamar, Ven-toplardamar) bağlantıları bölgedeki damarlara yapılır, Üreter denen idrar kan ağızlaştırılır

Ameliyat sonrası tüm yaşam süresince devam edecek bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlarla tedavi devam eder. Hasta ameliyat sonrası 2-3 hafta hastanede yatar, taburcu edildikten sonra periyodik kontrollere gelir.

BÖBREK NAKLİ YAPILAN HASTALAR İÇİN ACİL SORUNLAR KLAVUZU

Böbrek nakli olduğunuz üniteyi günün her saatinde arayabilirsiniz. Transplant koordinatörü size yapmanız gereken her şeyi açıklayacaktır.
r
1. Ateşiniz yükselirse
2. İlaçlarınızı karıştırır ve dozlarını unutursanız
3. Kısa zamanda aşırı kilo alırsanız (Her gün tartılmanız gereklidir. Bu vücudunuzda aşırı sıvı biriktiğini, idrarla atamadığınızı gösterir)
4. Tansiyonunuz aşırı yükselirse (150/90 ı geçerse)
5. Nefes almada zorluk, sıkışma hissi, kanlı köpüklü balgam, karın ağrısı, kusma, ishal, kanlı idrar ve idrar miktarında Azalma olması durumunda derhal ameliyat olduğunuz kliniği arayınız